3) Sofistler


 

Sofistler

Bu zamana kadar var olan felsefede her filozofun belirli felsefi problemlere birbirlerinden farklı yaklaşımları olmuştur. Bu sebeple insanlar, “Bir hakikat var mıdır?” veya “Bir hakikat varsa insan bunu fark edebilme yetisine sahip midir?” gibi soruların üstünde düşünmeye başlamışlardır. Bilgi ile ilgili sorgulamanın başlaması Epistemoloji’nin temellerini atmış oldu.

Sofist kelimesi, “bilgelik” ve “dar” anlamlarına gelmektedir. Sofistler, zengin ailelerin çocuklarına para karşılığında felsefe öğreten kişilerdi. Kendi zamanlarında bu işi para karşılığında yapıyor olmaları sebebiyle birçok eleştiriye maruz kalmışlardır. Özellikle Platon’un sert eleştiriler yaptığı diyaloglarından görülebilir. Sofistler, her filozofun kendi fikirlerini savunduğu ve bu fikirlerin farklı olması sebebiyle gerçekten mutlak bir doğru olduğu görüşü karşısında şüphelendiler. Maddelerin algılanabilir görünüşleri olduğu ve maddelerde algılanamayan saklı bir gerçekliğin olduğu gibi bir ayrım yapmamışlardır. Çünkü görünen ile gerçek olanın aynı olmadığını söyleyebilmenin imkansız olduğunu savunmuşlardır.

Bu döneme etkisi büyük olan olaylardan biri de Peloponez savaşıdır. Savaşta Pers tehlikesi karşısında, sınıf farkı gözetilmeksizin tüm yurttaşların katkıda bulunması, her şeyden önce sınıflar arasındaki kastın yumuşamasına ve adım adım tüm yurttaşların siyasal sürece aktif katılımına yol açmıştır. Bunun meyvesi olarak, Atina’ye gelen demokrasi sayesinde insanlar, önemli kararların alındığı Halk Meclisleri’nde (Ekklesia) ve Halk Mahkemeleri’nde (Heliaia) kendilerini savunma hakkına sahip olmuşlardır. Bu sebeple insanlar kendi fikirlerini savunabilmek ve karşısındakini ikna edebilmek için hitabet sanatına önem vermeye başlamışlardır.

Protagoras:

Sofistlerin en önemli temsilcilerindendir. İnsanın her şeyi duyuları ile anladığını ve insan duyularının yanıltıcı ve göreceli olduğunu söylemiştir. Bunun için “Rüzgar, üşüyen için soğuk iken üşümeyen için soğuk değildir” ve “İnsan her şeyin ölçüsüdür, var olanın var olmasının ve var olmayanların var olmamasının.” sözlerini söylemiştir. Relativist görüşünü: Bir gerçeklik varsa bile asla bilinemeyeceğini ve insanların her şeyi kendi algıladıkları gerçeklikte yaşayacaklarını söylemiştir. Ancak bu durumda bir kaos meydana geleceğini ve Atina’ya gelen demokrasi ile birlikte her insan kendi farklı fikrinin mantıklı olduğu yönünde karşısındakini ikna etmeye çalışacağını düşündüğünden dolayı Protagoras “Gerçek olan yoktur, doğru olan da yoktur ancak daha doğru olan vardır” şeklinde bir açıklama yapmıştır. Pratik ve işlevsel olanın her zaman daha önemli olduğu fikrine ulaşmıştır.

Onun Tanrı anlayışı da bu fikirleriyle oldukça benzerdir. Protagras için önemli olan Tanrı’nın var olup olmaması değil, O’nun varlığı fikrinin topluma etkisi olacaktır. İnsanların hayatlarını düzenleyişi veya yaptığı davranışlar (Belki inananların Tanrı’dan korkup insanlara zarar vermeyişleri, belki inanmayan kişilerin anlamı doğada arayıp yeni buluşlar yapması) önemli olan unsurdur. Denilebilir ki, Protagoras bir gerçeklik olduğunu tam anlamıyla reddetmemiştir ancak önemsiz saymıştır.


Tarih: 13 Eylül 2023 

Yazan: Kadir Göktuğ Üver