Kafamızdaki mücevher

Mısra Buncukçu - 255
 

Kafamızdaki mücevher 

Akıl insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliktir, yani bir nimettir. Sokrates’ in  "Akıl, insanı en yüksek bilgiye ulaştıran yoldur." sözü , Descartes’in “Düşünüyorum, öyleyse varım." Sözü gibi cümleler de bunu destekler. Ama insanı özelleştirerek düşünürsek akılın insan için nimet ya da yara olup olmayışı kesin değildir. Çünkü bu soruyu yorumlarken akılın var oluşundan çok nasıl kullanıldığını incelemeliyiz. Akıl sayesinde bir çok soruya çözüm yolu bulunur. Yeni bilgiler öğrenebilir , sahip olduğumuz bilgileri geliştirebiliriz . Aynı zamanda akıl iyi-kötü ayrımı yapmamıza yardımcı olur. Fakat akıl yanlış kullanılırsa bu iyi özelliklerin tam zıttı olaylar meydana gelir. Bir insan eğer aklını ‘doğru’ kullanıyorsa bu iyi sonuçlar doğurur. Doğru kullanma tabiri kişiye göre değişebilir fakat burada anlatmak istediğim ‘doğru’ bireye ve topluma yarar sağlamaktır. Aklını doğru kullanan insan; sorgular , öğrenmeye açıktır, bilgi sahibi olmayı sever. Aynı zamanda iyi-kötü ayrımını yaparak kendine ve çevresine olan sorumluluklarının bilincindedir. Başkalarının fikirlerini önemser ve dinler fakat bu fikirleri benimsemeden önce kendi akıl süzgecinden geçirir. Böylece kendi düşüncelerini oluşturur. Böyle insanlar kendine ve topluma faydalı olabilecek şeyler yapabilir . Hâl böyle olunca akıl nimettir diyebiliriz. Fakat bu insanların tam tersi olarak aklını yanlış kullanan bir kesim de var. Bu insanlar kendine ve topluma yararlı olmayı önemsemez , sorgulamaya açık olmazlar. Bilgi birikiminin ne olduğunun bilincinde değillerdir. Duyduğu fikirlere hızlı adapte olabilecek insanlardır. Böyle insanlar kendine ve topluma yarardan çok zarar verir. Böyle bir durumda ise akıl nimet olmaktan çok bireye ve topluma yara olur.

Özetleyecek olursak ‘doğru-yanlış’ , ‘ iyi-kötü’ gibi akılın nimet ya da yara oluşuyla ilgili net bir bilgiye ulaşamayız. Kısaca söylememiz gerekirse akıl aklını iyi kullanan için nimet , kötü ve boş kullanan için büyük bir yara oluşturur.

Tarih: 7 Ekim 2024

Yazan: Mısra Buncukçu - 255